Hikaye

Kendini düşmanlarını yenmeye adamış gözüpek bir kahraman gibi hissederken, yürümeye fazla kaptırdığını fark etti. Film onu fevkalade etki altında almıştı, etrafında hiçbir yerleşim olmayan, bomboş bir yolda kendini buluverdi. Önünde yükselen tepe, ne kadar uzun zamandır yolda olduğunu ve bu tepeyi de aşacak dermanı kalmadığını anlatmaya çalışıyor gibiydi.

Uzaktan gelen motor sesine kulak verdi. Yapılacak en iyi şey otostop çekmek ve bir süre için, ayaklarında başlayan sızıyı bir araba koltuğunda dindirmekti.

Yanında duran eski model, minik arabayı, sevimli suratlı, orta yaşın üstünde bir adam kullanmaktaydı. Gülümser bir şekilde, uzun mesafe gitmeyeceğini, ama gittiğini yere onu da götürebileceğini söyleyince, hiç düşünmeden içeri yerleşti.

Adam hoş sohbet birine benziyordu. Hemen samimi bir diyaloğa girmeye çalışmıştı. O da aynı şekilde karşılık verecekti ki… Gözünde büyüyen yokuşun tepesine varmalarıyla ana yoldan gelen son model bir arabaya çarpmaları oldu.

Galeriden yeni çıkmış gibi gözüken arabanın yepyeni boyası sıyrılmış, güzelim cilası bozulmuştu. Onlarınkinin ise tamponu fena halde yamulmuştu. Çarptıkları arabanın şoförü burnundan soluyarak üzerlerine doğru gelirken bir kavganın çıkacağı çok belliydi. Onu arabasına alan ufak tefek adamın ise bu izbandut karşısında hiç şansı yoktu. Yine de çekinmeden inmiş, sinirden damarları hortlamış adamın yanına gidip, sakince konuşmaya başlamıştı.

Ne talihsizlikti! Acaba o da arabadan çıkmalı ve her ihtimale karşı hazır mı bulunmalıydı? Hele bir de kendini kahraman gibi hissediyorken…

Bunları düşünedurdun, karşısındaki manzara hiç de beklediği gibi değildi. Bizim ufak tefek sevimli adam karşısında dev gibi duran diğer şoförün sırtını sıvazlıyor, ona bir şeyler anlatıyordu.

İkisi de arabalarına yönelmişlerdi bile. Feci şekilde dayak yiyeceğini düşündüğü sevimli adam koltuğuna neşeyle yerleşince; neler olduğunu merakla sordu. Hikaye ise basitti; izbanduta sadece şöyle demişti. “Bir sana bak, bir de bana… Bir senin arabaya bak, bir de benim arabaya…”

Tarot

8 numaralı Güç kartı, çoğunlukla fiziksel zannedilen gücü, başka bir boyutu ile ele alacaktır.

Gerçek bir savaşçı, zafere giden bir kahraman olmak Budala’nın hayallerini süsler ve kendinde o katışıksız gücü hissederken; bir zayıflığı fark etmemek işten bile değildir. Önündeki engelleri ortadan kaldırması için bir yumruk darbesi veya tam 12’den vuracak bir oktan daha fazlası gerekmektedir. Güç kartı ise bu gerekliliğin Tarot’taki karşılığı olacaktır.

Araba kartında geçen güç ve dayanıklılığının kaynağı fiziksel iken, Güç kartı içinizdeki mukavemetten bahseder. Onun besini metanet, gönül rahatlığı ve sabırdır. Cesur bir kalbin, aynı zamanda tatlı dilli ve şefkatli bir eğitmen olduğunu unutmayın. Çözümsüz gözüken şeyler, bilgi, hoşgörü ve görgünün getirisi bir olgunlukla kolayca çözülebilir.

Salt arzularınız, tutkularınız ve iç güdülerinizle hareket ettiğiniz zaman, patlamaya hazır bir bomba gibi olursunuz. Bu kuvvetli enerjinin denetimi zordur; küçük bir kıvılcımla infilak edebilir. Size güç veren, her an size karşı işlemeye başlayabilir. Bu sebeple, mücadelenizi ve kararlılığınızı daha yüksek bir bilinç düzeyi ile koruma altına almanız gerekir. Bu yaklaşım barış ve sevgi dolu olduğu kadar da soğukkanlıdır. Gücünüzü ehlileştirerek ve içinizdeki hayvanı eğiterek işe başlarsınız. Kendinizi kontrol etmeyi başardığınızda, zayıf kaldığınız noktaları tamamlayacak dengeyi de yakalayabilirsiniz.

Güç kartı, kartı çeken kişiye, fiziksel ve ruhsal gücü arasında bir denge kurmasını, her ikisinin de zayıf taraflarını fark ederek, aşırılıklarını törpülemesini öğütler. Metanetini koruması gerektiğini eklerken, her şeyin daha güzel olacağını şefkatle anlatır. Kartın yönetici burcu, yüce gönüllü, gururlu, kendinden emin ve yürekli Aslan’dır.

Güç kartının anlatmak istediği, iç ve dış güçlerin dengede olması gerektiğidir. Vahşi doğanız ve içinizdeki şefkat birbirine el vermelidir. Tabiatları gereği farklı bu iki enerji birbirlerinin aleyhine işlemediğinde size koşullardan bağımsız bir dayanıklılık verecektir.

Burada dikkat etmeniz gereken; iç güdüsel, vahşi tarafınızı ehlileştirirken onun sahip olduğu kaliteyi yok etmemenizdir. Çünkü fiziksel enerjinin size verdiği tutkun ve ateşli hal, yok edilmesi gereken değil, doğru kullanılması gereken bir haldir. Keza karşıtı, şefkat ve hoşgörü adı altında pasifleşerek boyun eğmek de değildir. Bu iki güç birbirini tamamlamalıdır; aslolan bu birliktelikte saklıdır.